Oğuz Atay ile tanışan genç kızın başına gelenler; Edebiyat-i banane

Ben olmasaydim sen bir hiçtin edebiyat, kabul et!  Kabul et, beni anlamaya ve anlatmaya çalışmak için varoldugunu ! Değişik suretlerle gösterdin bana yüzünü ve günümü… Şikayet etmiyorum ve edemem ! Ben de kabul ediyorum; beni sen yarattin !

İşin romantik anlatımı bu yukardaki. Gerçekten ben kitap okurken şaşırtıcı tesadüfler, raslantılar, sözler, olaylar, olgulara şahit oluyorum. Öyle ki bir zaman sonra,” ya insanlık tarihi kadar eski bu kimlik arayışları da kendini tekrarlayıp duruyor, yada ben gidip beni bulabileceğim kitapları seçip okuyorum, yada bunları okumayı çok istediğim, bunlara yoğunlaştığım için bu tarz kitaplar karşıma çıkıyorlar. Evrene pozitif enerji yollama, durugörü, çağırma, olumlama adı herneyse işte…

Mesela, aklıma şimdi gelen şey çok enteresan. Ben küçücükken anneannemin Kadıköy’ deki evinde mutfaktaki hanımlar fıkra anlatıp gülüştüler. Ben de aman benim büyüklerden ne eksiğim var, bi de ben fıkra yapayım, biraz da bana gülsünler bacak kadar boyuma bakmadım ve bi tarafımdan fıkra oluşturmaya çalıştım. Elime yüzüme bulaştırdım hatırladığım kadarıyla zira fıkra roman oldu, sonu da gelmedi. Bi de bana özgüvenin eksik derler ya pes doğrusu ! Benim özgüvenim muhtemelen o fıkra sonrası tepkilerle yerle yeksan olmuş. Ama burdan çıkarmaya çalıştığım sonuç bu değil. O zamandan beri süregelen takdir edilme ihtiyacım ve bunu hep yazın, edebiyat türleri ile başarmak. Ve lise de şiire bulaşmam, günlükler tutmam, üniversitede yazdıklarıma ve tüm yazılan fikir ürünlerine saygı duyup kaydetmeye çalışmam sonucu blog açmam. Yazar olacak çocuk saçmalamasından belli olurmuş işte 😀

Hülasa, demek istediğim böyle ironik bir kafaya böyle ironik kitap gerekti işte; tanıştığıma memnun oldum Sayın Atay, nur içinde yatın efenim!

Yorum bırakın